Hem evet hem hayırdı onunki



Hayır, umursamazlık değildi işte onunki, karamsarlık hiç değildi. Sadece çabasızlıktı, zorlamamaktı belki de. Hangi hayvan kuyruğunu yakalayabilmişti ki? Kulaç atmıyordu artık o, yorulmuştu, sırt üstü yatmış, varacağı yeri bekliyordu, hiçbir yere varamama ihtimali olsa da.

Hayır, salaklık değildi işte onunki, saflık hiç değildi. Sadece anladığını bilmekti, saklamaktı belki de. Hangi kitap rafta tozlanmamaya mahkum olmamıştı ki? "Oynat" tuşu takılı kalmıştı onda, durduramıyor, geri ya da ileri saramıyordu, bozulma ihtimali olsa da.

Hayır, suskunluk değildi işte onunki, sessizlik hiç değildi. Sadece sözcüklerinin bitmesiydi, anlatamamaktı belki de. Hangi insanın gördüğü tüm rüyalar gerçekti ki? Yazdıkları konuşuyordu, kelimeleri çok gevezeydi, uygunsuzların yan yana gelme ihtimali olsa da.

Evet, farkındalıktı onunki, baktığını görmekti. Zamanında değildi, ama geç de değildi belki de. Hangi müzisyen onca hızlı tempolu şarkısnın içine yavaşını da eklememişti ki? Onca zaman dinlediğinin sesini biraz daha açıyor, duyuyordu, sağır olma ihtimali olsa da.

Evet, gerçeklikti onunki, oyunu bitirmekti. Çekilmek değildi, ama kaybetmek de değildi belki de. Hangi bozuk saat günde iki kez doğruyu göstermiyordu ki? Kapayıp kilitliyordu, bir daha açamama, anahtarı bile bulamama ihtimali olsa da.

Evet, hareket etmekti onunki, beklememekti. Yolu bilmek değildi, ama beklenilen durağı da değildi belki de. Hangi tatlı su balığı tuzlu suya özellikle gitmişti ki? Değerlerini yanına alıyordu, hepsinin satılmış, şimdi başka yerlerde keyfini sürüyor olma ihtimali olsa da.

Hepsi kendi şaheserim, kendi pisliğim



Tüm renkleri siyaha dönüştürmek istiyorum önce, hiçbir iz kalmasın, hepsi kapkara olsun. Sonra kendi beyaz noktalarımı damlatmak istiyorum üstüne. Benim aydınlığım olsunlar, ben başarayım istiyorum, kendimi öne çıkarayım. Ama kimse bilmesin. İmza atmayayım altına. Savrulsun gitsin. Ucuna bir Güneş yerleştirmek istiyorum, ama şekli şu bildiğimiz Güneş gibi olmasın. Ben anlayayım onu ancak, ben bileyim. Yalnız baktığında öyle güzel olsun ki tıpkı Güneş gibi aydınlatsın tüm resmi. Tam her yer aydınlandı derken tekrar karalamak istiyorum tüm tablomu. Sonra köşelerine kahkahalar yerleştirmek istiyorum. Ortaya baksın hepsi, belli belirsiz suratlar, ama net kahkahalar. Tam ortaya sarıyla kahverengiyi bocalamak istiyorum, biraz da mavi. Gece kusmuğu olsun o, ben ona bu adı takayım. O koca karanlıkta atılan kahkahaların pisliklerinin bir sembolü olsun. Sonra saçmaladığımı farkedeyim tekrar karalayım siyahla tüm resmimi istiyorum. Bir süre o karanlığa bakayım, bekleyeyim, sadece düşüneyim. Dalsın gözlerim karanlıkta, sanki sonsuzluğa gidercesine, uzun bir süre. Sonra aklıma o sonsuzluğu göstermek gelsin. Kocaman daireler çizmek istiyorum işte o an. İlk aklıma gelen şey buymuş gibi. Atayım fırçamı, parmağımla çizebildiğim kadar fazla daireler çizeyim, büyüklü küçüklü. Saçma sapan gülümseyeyim istiyorum, çizerken mutlu olayım. Ardından bakayım yaptığıma tekrar somurtayım sonra. Bir daire çizmeyi bile becerememişim edasıyla. Bu sefer kısa yolu seçeyim, tabloma siyah boyayı dökeyim, uğraşmayayım. Alıştım zaten artık her yaptığımın üstünü karalamaya. Sonra yanımdan geçen minik bir karıncadan esinlenip onu çizmek istiyorum. Ama kocaman olsun, hiç olamadığı, olamayacağı büyüklüğü ben vereyim ona. Tüm ayrıntılarını çizmek istiyorum o karıncanın. Hatta öyle bir hırslanayım ki ayaklarının altına minicik bir fil çizeyim. Tablomda her şey mümkün nasılsa. Evet, tablomda mümkün ama, ben bir şey değiştirmedim ki burda diye düşüneyim sonra. Hem bana mı düşermiş sanki oynamak bunlarla? Hevesimin kırılmasıyla mahkum olsun yine o tablo karanlığımla. Bırakıp gideyim ardından onu orada. Tam arkamı döndüğümde bir ses duyayım istiyorum, sıradan bir ses olmasın, notalarla dolu olsun. Tüm benliğimi alsın birden benim. Koşmak istiyorum hemen o an tabloma tekrar. Ortaya belli belirsiz bir insan çizmek istiyorum işte şimdi, tüm bedeni notalardan oluşsun. Sıradan notalar olmasın ama. Öyle güzel yerleşsinler ki baktıkça canlansın o insan, adeta şarkı söylesin bana. Ama bir şey farkedeyim ardından. O insanın çevresinin kapkaranlık ve bomboş olduğunu. Çevresine de başka insanlar koymak istiyorum sonra. Ama kalmasın aynı rengim, benzemesin hiçbiri ortadakine. Ne yaparsam yapayım aynısı olmasın. Diğerleri hep birbirine benzesin ama bir türlü ortadakine benzetemeyim. Sonra yine boşvereyim en iyisi karalayım, sil baştan yapayım tüm resmi istiyorum bir kez daha. Bu sefer bir bakayım, siyahımdan bir damla bile kalmasın. Siyah olmazsa her şeye tekrar başlayamam ki. Tek şansım beyaz olsun. Dökeyim tüm beyazı üstüne. Hem tertemiz olur böylece. Ama bir şeyin farkında olayım sonra, ne kadar beyaz döksem de o tablonun asla bembeyaz olmadığının. Tekrar tekrar deneyeyim, defalarca kat üstüne kat atayım. Siyahla kolaydı ya bu iş, pişman olayım sonunda. Elimi süreyim tabloya istiyorum şimdi de. Her ne kadar görmek istemesem de denemek istiyorum, o tablo ne halde diye. Elime gelsin tüm yaptıklarım bir anda, karmakarışık. Hiçbirinin bir anlamı kalmamış. Sadece bir dolu pislik. Tek çare olarak atmak istiyorum o tabloyu, kurtulmak ondan, ve bir daha görmemek onu. Hem düşünüyorum, tüm heveslerimi, saçmalıklarımı, çevremdeki mutsuzluğumla güç bulan mutlu kahkahaları, kendini fil zanneden karıncaları, ve dahasını, çizdiğim, çizmek istediğim, çizmediğim ama bildiğim, hepsini, gerçek olmayan her şeyi atmak istiyorum ben aslında.
Sonra da şunu düşünüyorum, geri dönüşüm diye bir şey de var bu dünyada. Her pislik bir şekilde geri dönüyor, her ne kadar temizlenmiş, yenilenmiş olsa da sonunda.


Aslında yoktum ki...




Bendim o, karanlıkta minik bir ışığın yansıması gibi. Bildin mi? Girmiştim bulduğum ilk kapıdan içeri. Yavaşça süzülen, emeklemeyi yeni öğrenmiş çocuk gibi. Beni hissettin mi peki? Sonra içinden geçmiştim, bembeyaz bir hayalet gibi. Bir an ürperdin, ölümden korkan bir günahkar gibi. O kadar hızlıydı ki anlık beraberliğimiz, geçti gitti işte bir rüzgar gibi. Şimdi boşlukla dolu tüm oda, gittim çünkü yokum artık orada. Ardından baktıkça tek gördüğün bir yansıma. Yalandı aslında hepsi, doğru dediğin zaten yalanın tersi değil miydi ki? Çıkınca tekrar emeklemeye başladım ya şimdi, öğrendiklerim öğrenmediklerimin yanında bir hiçmiş belli. Yürüdüğümü belli  etmiyorum ben eskisi gibi, iz bırakmak en saçması aynıyım yine belli. Peki hatırladın mı beni şimdi? Hayırlarla dolusun zaten, beklemezdim ki asla bir eveti. Duyguyla yoğrulmuş duygusuzluğun hamuru gibi kaskatıyım artık, tek hissettiğim yorgunluk ve bıkkınlık. Anlam dedik anlamsızlaştık. Tek farkımız ben zaten hiç yoktum,
sahteydim, anlıktım, duruldum, gerçek olanlar arasında kendimi buldum. Zaman geçerken yavaşça, gerçeklerle başbaşasın artık, yaklaşmakta olan anları kovalıyorsun hızla, umarsızca. Arkana bakma huyun yoktu ki zaten asla. Daha nelerini bildim ben senin aslında, minicik zamana sıkıştırmıştım hepsini, ayırmadım anların birini diğerinden ya, bütün bebeklerini seven çocuk gibi. Saçmaydı, umutsuzcaydı, bir yıkıntının en altında sağ kalmışı aramaktı. Kazdım en derinlerine kadar, hissetmeyene kadar ellerimi, gücümü ümidim sanmıştım, canlandıracaktım belli şeyleri sanki. Ama ben de gerçek değildim, hissetmiyordum, sanıyordum, bitmiştim. Çıktım sandım, düşmüştüm artık hiç kurtulamazdım. Yukarıdan hiç baktın mı da sanki? Arkana dönseydin, bir ihtimal belki. Kayboldukça gülümsüyorum yine, bildiklerime ve bilmediklerime. Sahtelikle doluyum, bir gerçek olamadım belki de. Bulamadım yön, gittim sandım, diyemedim kendime dön geri dön. Korku sararken her yerimi, kendimden korkmak gerekmiş aslında anladım şimdi. Başarabildim mi? Hiçliğin kendini var sayması gibiydi benimki, her soğukluğun bir sıcağı araması gibi. Hükmedemediğim zamana yakındım, sonsuzluğa bağırdım, sıkışmıştım, kalmıştım. Aradıkça tozlandım, durdukça canlandım, ama asla bulamadım. Beni gördün sandım, utandım. Ben senin için kaldım, aslında asla uzanamadım. İstenmedim, sadece döndüm dolaştım. Ağladığım gözyaşlarımla ıslatamadım. Çığlıkları tek çözüm sandığım anda fark ettim, asla ama asla duyuramadım. Ne yaptığımı sandım ki, yoktum ben değil mi? Çünkü bendim o, karanlıkta minik bir ışığın yansıması gibi, bildin mi?

Whisper