Hep kadar bazen



Düşünüyorum bazen, günün 24 saati kadar bazen, asla sormuyorum, sormak istemiyorum, neden. Sorduğum anlarda aynı cevabı alıyorum, kendim bile kendime cevap veriyor aslında, ama dinlemiyorum. Yıllar geçmiş, asla umursamıyorum. Kayboluyorum, artık zamanı bile düşünmüyorum. Düşünsem daima geleceğimi düşünüyorum, asla yaşayamadım anı, senin gibi olamadım, biliyorum. Hatta bazen buna özeniyorum, her şeyimi kapamak asla açmamak istiyorum. Arada kin duyuyorum, umursamadığından en çok sana, hala umursadığımdan sade ve sadece bana. Bahanelerini toplayıp yüzüne çarpmak istiyorum, işin garibi, ne sana kızmak, ne de seni üzmek istiyorum aslında, o yüzden bunu da yapamıyorum. 


Uyuyorum bazen, günün nerdeyse tamamı kadar bazen. Düşünmek istemiyorum, beynim hükmetmesin bana, vücudumun hiçbir yeri isyan etmesin. Çünkü bir başlayınca hepsi başlayacak, biliyorum, hepsinin sol tarafımdaki o küçük şeyle kavgası var, hissediyorum. Uyudukça unutuyorum, umursamıyorum. Uyumadan önce kuru bir yastıkta dalmak istiyorum artık rüyalarıma. Gülümseyerek uyumak, huzur bulmak istiyorum. Hep aynısını yapıyorum, çünkü alışmışım, kimsenin yanında ağlayamıyorum. Herkes susunca başlıyorum, ne kimse görsün, ne kimse duysun istiyorum. Özellikle sen bilme istiyorum, bilsen asla umursamayacaksın diye.


Biliyorum bazen, hep haklı çıktığım, çıkacağım kadar bazen. Hem senin geleceğini biliyorum, hem benimkini. Bahanelerinin olmadığı birinin olacağını, korkuyorum, işte o zamanda bile yanında olmaktan korkuyorum. Sahte bir gülümsemeyle bugüne kadar yaptığım gibi senin adına mutlu olmaktan korkuyorum. Olamadım bencil, ne geçmişte, ne şimdi, ne gelecekte. Onu da merak ediyorum, benim olamadığım nesi olacak diye düşünüyorum, yapamadığım neyi yapacak. Bugüne kadar olduğu gibi, belki de sadece olacak, çünkü sen istiyorsun, o öyle olacak, bu ihtimali de düşünüyorum. Artık haklı çıkmak istemiyorum işte aslında, sadece korkuyorum, hislerimden, doğruluğumdan korkuyorum, haklı çıktığım her şey beni daha da batırıyor, lütfen, sadece artık haklı çıkmak istemiyorum, biraz şaşırmak istiyorum, ama kimi kandırıyorum?


Susuyorum bazen, konuştuklarımın bile aslında söyleyememek olduğu kadar bazen. Demiyorum hiçbir şey, kabul etmek varken reddetmek niye? Umudum zaten yoktu, hayalim de kalmadı, emin oluyorum. Ama istemiyorum işte bir yandan, susmak istemiyorum artık, "peki" sözcüğünü sözlüğümden kaldırmak istiyorum. Kendiminkinden sileyim biraz da seninkine koyayım, biraz da sen bana "peki" de diye içimden geçiriyorum, ama konuşamıyorum, sadece "peki öyle olsun" diyebiliyorum. Bundan yıllar sonra da, sana yakın gözükecek ama aslında en uzak kişi olacak olan ben sana yine "peki" diyorum.

Birinin hayatına girmek - I -





Merak edersin önce, başka bir dünya gibi. Öğrenirsin yeni dünyayı, heyecanla. Hele ki o dünya seninkiyle aynıysa, tadı bambaşka. Sonrasında bağlarsın ya hani karşındakini kendine, ego tavana çıkar böyle, öylesine yapışır ki oraya, indiremezsin artık. Öylesine eminsindir sen kendinden, kendinden değil de aslında ondaki kendinden, çünkü, bilirsin, çıkmayacaksındır oradan. Sen asla izin vermemişsindir ama, dünyanı öylesine kapatmışsındır ki, artık kendin bile içine giremiyorsundur, çıkmış, anahtarını içeride unutmuşsundur. Gezerken başka dünyalarda o senin kapında bekliyordur, sadece boşu boşuna. Daha kendin kendi dünyanı umursamazken, gezdiğin dünyalara bir yenisini daha eklerken, onunsa başka dünyalarda asıl yoktur gözü hani. Asla öğrenemediğinin önündedir sadece, dışardan görebildiği kadarını bilir, belki de bir süre sadece bununla yetinir, gelmeni bekleyerek. Bir ara gelir aklına, istersin görmek, bilmek, ondaki kendini ziyaret edersin, sadece ondaki, dahası yok ki. Hayatta gelmez ki aklına ne kendin, ne kendi kapındaki bir o. Bekleyip gelmediğini anlayınca hani birden gider ya o, ya da sana göre, birden hissedersin ya boşluğunu, suçlarsın, sade ve sadece onu. Asla gelmemiştin ki sen ama, ne kendine, ne onun gerçekliğine. Hep gitmiştin, daha gelmeden. Verdiğin geçici mutluluk, "u"mutluluktu, göremediğin o "u"ydu sadece. Bir zaman sonra, tekrar dönmek istediğinde, şaşırırsın sonunda, aramaya çalışırsın hem yolunu, hem ondaki seni, bulmaya çalışmadan ama asla. Şimdi aradasındır işte nitekim, ne ondasındır, ne olmadığın kendinde. Onda olmaya çalışmaktır çabaladığın, tekrar ve tekrar, bakmadan hala bir tek, ama bir tek kendine. Bildirmezsin bu sefer, göstermezsin, sadece amacındır onun dünyasındaki rahatlık, kavuşmak o yüksekliğe. Tam arkandaysa o gidiyordur aslında, senden gittikçe uzaklaşmakta, kendisiyle başbaşa. Karar veremezken sen, yürüyeceğini nereden, o zorlanmıştır karara, sürüklenerek, yürüyemeden. Özlemiyorsundur ki aslında, ne onu, ne dünyasını, arıyorsundur, sadece özlendiğin anları. Hatırlamadığın gibi, onu, ayrıntılarını, bulamıyorsundur sen şimdi de anılarını. Susuyordur ya hep o hani, hep susmuştur,  değil de zayıflığından, bildiğinden, gelmeden gittiğinden. Mecbur kalmıştır, saklanmaya, saklamaya, yaşadıklarıyla, aslında asla yaşayamadıklarıyla. Sense yüzsüzlüğünün üstüne boş bir maske takmışsındır artık, son çare olarak görünmeden dünyasına girebilmeye. Aşındır şimdi, bulduğunda kapısını, görünmeden yine, yüzsüz halinle. Bakma, deneme tabi asla, gitmeye kendine, ona, kendisine, az farkla kaçırdığına, uğraşma. Çünkü sana göre o zaten hep orada, durmakta. Tek farkı, onun da artık maske takıyor olması, değil güçsüzlüğünden ama, kaçmak, gizlenmek isterken, senin izlerinden.

Artık çoğumuzum, bizim ben



Bir kere asla insanlara değer vermem ben, ne gerek var? Kitap falan da okumam, o da neymiş? Kültür falan, yalan bunlar hep. Tüm saatlerimi Facebook önünde geçiririm, çünkü arkadaşlarıma ulaşabildiğim tek yerdir orası. Hani telefon falan yok ya, olsa da kullanır mıyım hiç ben, lütfen, ziyan. Biri Facebook'tan çıktı mı ölmüştür benim için zaten. Daha başka ulaşma yollarına hiç girişmem. Sonra her saniye o Facebook'a resim koyarım. En son 50 like falan almıştım, süperdi ya. Çok mutlu hissettim, çok güzelim çünkü, kahretmesin. Ama işte bu insanlar beni gün içinde görünce de selam vermezler böyle, tanımazlar nerdeyse. Orası ayrı bir dünyadır çünkü. Yağ çekeceksin orda ki popüler olasın. Ah bir de apayrı bir faydası var ki o sitenin anlatamam. Doğumgünlerini de bir ordan kutlarım zaten, hatırlatır bana. Yaz iki üç cümle bitti gitti. Geçen birininkini kutladım, normalde hiç tanımıyorum ama neyse. Daha çok arkadaşım olsun diye kabul ettiydim. He unutmadan söyleyeyim orada "in a relationship" gözükmüyorsan bitmişsindir. Böyle hiçbir şey göstermeyen tiplere de gıcık olurum ben. Ne var yani sevgilisiyle bir fotoğraflarını koysa da bilsek? Gidip kendisine sormak mı? Öf ne uğraşacağım ya. Sevgili demişken, benim sevgilim durup da başkasının resmine yorum yaparsa o ilişki biter zaten! Ne demekmiş o öyle!!!! Yıkarım ortalığı! Her neyse, ama sevgilimi de çok severim ya, ama internetten bir, o da sırf başkası kapmasın diye he. En önemli özelliklerimden biri de başkalarına pek bir karışırım, rahat edemem ki. Eleştiri dünyanın en güzel şeyidir çünkü, yargılamak falan, oh ne güzel. Kendim gibi düşünmeyene de hiç saygım yoktur, benim gibi düşünecek ulan! Yoksa yaklaşmasındır yani, o derece! Kendine güven olayını da öyle abartırım, öyle abartırım ki anlatamam. Her fırsatta bahsederim bundan hep. Çok fazla "ben" kullanırım zaten. O yüzden de hep ben mutlu olmalıyımdır, karşımdaki ufak bir şey istese nazlanırım hemen, bencillik değil mi ama ya? Hani hep benim dediğim olacaktı, öyle anlaşmıştık? Ama ben bir şey isterken de en melek halime bürünürüm. Acayip yetenekliyimdir çünkü, ikiyüzlülük değil de yetenek derim buna ben işte, hayatta da anca bu şekilde başarılı olursun zaten. İnsanları tamamen tanımaya çalışmam o yüzden asla, anca işim düşünce. Gerisi yalandır yani. İnsanları tanımadığım için de mutluysa bir an hemen "tabi hayat ona toz pembe" mutsuzsa da "fazla alıngan" derim. Neden olduğu umrumda bile değildir yani aslında. Sadece derim, diyeceğim. Şimdilik bu kadar olsa da devamını getireceğim mesela, gevezelenirim anca böyle zaten. Başka bir amacım falan yoktur hayatta çünkü.
En önemlisi, her şeyi de üstüme alıırım, darılır, kızarım ben, şimdi bunu okuyup da üstüme alacağım gibi.

Beklenilenler listesi - I -

  • Sor, cevap bekleme. 
  • Beklediğini göster, ama belli etme. 
  • Kurcala, ama asla öğrenme. 
  • Bildiklerinin zararından kaç, unuttuklarının korkusunu bekle. 
  • Yüzeysel olma, sığlık en iyisidir deme.
  • Detayların saçmalığıyla zamanını öldürme.
  • Ölümün çaresini bulmaya da çalışma, ümitlenme.
  • Hayatın devamlılığını sağla, sonlandırmayı deneme bile.
  • Sahip olduklarını sahiplenme, hatta isteme bile.
  • Sonsuzluğu düşünme, sonsuz olmayı dene.
  • Başlama, sonu olmayan bir şey yoktur, bil, kabullenme.
  • İstediklerini al, aldığını kendininmiş zannetme.
  • Gül, dudaklarını oynatma, gizle.
  • Neşeni göster, yüzüne yansıtmadıysan gerçekleştirme bile.
  • Doldur, boşaltma, yavaşça akmasını bekle.
  • Rüya gör, rüyanı hayalleştirme.
  • Kendini bil, kitap gibi ezberleme.
  • Yaz, yazılarını çizimleştirme.
  • Adalete inan, asla oturup bekleme.
  • Git, terketme.
  • Kal, kurtarılmamayı iste.
  • Kalıplaştırma, kalıbını bul, etiketleme.
  • Değer ver, alınmasınıysa asla aklından geçirme.
  • Gerçekçi ol, ama asla gerçeği bilme.
  • Parantezi açma, kapattıktan sonra açmayı dene.
  • Bu listenin zıtlıklarla dolduğunu gör, zıtlaştırıp geçiştirme.
  • Bu kadarla kaldığını düşünüyorsan, sadece başlangıç de.
  • İstersen kendin yenilerini ekle, kolaymış deme.
  • Tek bir maddeyi anlamadıysan, bir de tersten dene.
  • O da olmuyorsa boşver, sen de sürüye katıl, ama gitme.

Hem evet hem hayırdı onunki



Hayır, umursamazlık değildi işte onunki, karamsarlık hiç değildi. Sadece çabasızlıktı, zorlamamaktı belki de. Hangi hayvan kuyruğunu yakalayabilmişti ki? Kulaç atmıyordu artık o, yorulmuştu, sırt üstü yatmış, varacağı yeri bekliyordu, hiçbir yere varamama ihtimali olsa da.

Hayır, salaklık değildi işte onunki, saflık hiç değildi. Sadece anladığını bilmekti, saklamaktı belki de. Hangi kitap rafta tozlanmamaya mahkum olmamıştı ki? "Oynat" tuşu takılı kalmıştı onda, durduramıyor, geri ya da ileri saramıyordu, bozulma ihtimali olsa da.

Hayır, suskunluk değildi işte onunki, sessizlik hiç değildi. Sadece sözcüklerinin bitmesiydi, anlatamamaktı belki de. Hangi insanın gördüğü tüm rüyalar gerçekti ki? Yazdıkları konuşuyordu, kelimeleri çok gevezeydi, uygunsuzların yan yana gelme ihtimali olsa da.

Evet, farkındalıktı onunki, baktığını görmekti. Zamanında değildi, ama geç de değildi belki de. Hangi müzisyen onca hızlı tempolu şarkısnın içine yavaşını da eklememişti ki? Onca zaman dinlediğinin sesini biraz daha açıyor, duyuyordu, sağır olma ihtimali olsa da.

Evet, gerçeklikti onunki, oyunu bitirmekti. Çekilmek değildi, ama kaybetmek de değildi belki de. Hangi bozuk saat günde iki kez doğruyu göstermiyordu ki? Kapayıp kilitliyordu, bir daha açamama, anahtarı bile bulamama ihtimali olsa da.

Evet, hareket etmekti onunki, beklememekti. Yolu bilmek değildi, ama beklenilen durağı da değildi belki de. Hangi tatlı su balığı tuzlu suya özellikle gitmişti ki? Değerlerini yanına alıyordu, hepsinin satılmış, şimdi başka yerlerde keyfini sürüyor olma ihtimali olsa da.

Hepsi kendi şaheserim, kendi pisliğim



Tüm renkleri siyaha dönüştürmek istiyorum önce, hiçbir iz kalmasın, hepsi kapkara olsun. Sonra kendi beyaz noktalarımı damlatmak istiyorum üstüne. Benim aydınlığım olsunlar, ben başarayım istiyorum, kendimi öne çıkarayım. Ama kimse bilmesin. İmza atmayayım altına. Savrulsun gitsin. Ucuna bir Güneş yerleştirmek istiyorum, ama şekli şu bildiğimiz Güneş gibi olmasın. Ben anlayayım onu ancak, ben bileyim. Yalnız baktığında öyle güzel olsun ki tıpkı Güneş gibi aydınlatsın tüm resmi. Tam her yer aydınlandı derken tekrar karalamak istiyorum tüm tablomu. Sonra köşelerine kahkahalar yerleştirmek istiyorum. Ortaya baksın hepsi, belli belirsiz suratlar, ama net kahkahalar. Tam ortaya sarıyla kahverengiyi bocalamak istiyorum, biraz da mavi. Gece kusmuğu olsun o, ben ona bu adı takayım. O koca karanlıkta atılan kahkahaların pisliklerinin bir sembolü olsun. Sonra saçmaladığımı farkedeyim tekrar karalayım siyahla tüm resmimi istiyorum. Bir süre o karanlığa bakayım, bekleyeyim, sadece düşüneyim. Dalsın gözlerim karanlıkta, sanki sonsuzluğa gidercesine, uzun bir süre. Sonra aklıma o sonsuzluğu göstermek gelsin. Kocaman daireler çizmek istiyorum işte o an. İlk aklıma gelen şey buymuş gibi. Atayım fırçamı, parmağımla çizebildiğim kadar fazla daireler çizeyim, büyüklü küçüklü. Saçma sapan gülümseyeyim istiyorum, çizerken mutlu olayım. Ardından bakayım yaptığıma tekrar somurtayım sonra. Bir daire çizmeyi bile becerememişim edasıyla. Bu sefer kısa yolu seçeyim, tabloma siyah boyayı dökeyim, uğraşmayayım. Alıştım zaten artık her yaptığımın üstünü karalamaya. Sonra yanımdan geçen minik bir karıncadan esinlenip onu çizmek istiyorum. Ama kocaman olsun, hiç olamadığı, olamayacağı büyüklüğü ben vereyim ona. Tüm ayrıntılarını çizmek istiyorum o karıncanın. Hatta öyle bir hırslanayım ki ayaklarının altına minicik bir fil çizeyim. Tablomda her şey mümkün nasılsa. Evet, tablomda mümkün ama, ben bir şey değiştirmedim ki burda diye düşüneyim sonra. Hem bana mı düşermiş sanki oynamak bunlarla? Hevesimin kırılmasıyla mahkum olsun yine o tablo karanlığımla. Bırakıp gideyim ardından onu orada. Tam arkamı döndüğümde bir ses duyayım istiyorum, sıradan bir ses olmasın, notalarla dolu olsun. Tüm benliğimi alsın birden benim. Koşmak istiyorum hemen o an tabloma tekrar. Ortaya belli belirsiz bir insan çizmek istiyorum işte şimdi, tüm bedeni notalardan oluşsun. Sıradan notalar olmasın ama. Öyle güzel yerleşsinler ki baktıkça canlansın o insan, adeta şarkı söylesin bana. Ama bir şey farkedeyim ardından. O insanın çevresinin kapkaranlık ve bomboş olduğunu. Çevresine de başka insanlar koymak istiyorum sonra. Ama kalmasın aynı rengim, benzemesin hiçbiri ortadakine. Ne yaparsam yapayım aynısı olmasın. Diğerleri hep birbirine benzesin ama bir türlü ortadakine benzetemeyim. Sonra yine boşvereyim en iyisi karalayım, sil baştan yapayım tüm resmi istiyorum bir kez daha. Bu sefer bir bakayım, siyahımdan bir damla bile kalmasın. Siyah olmazsa her şeye tekrar başlayamam ki. Tek şansım beyaz olsun. Dökeyim tüm beyazı üstüne. Hem tertemiz olur böylece. Ama bir şeyin farkında olayım sonra, ne kadar beyaz döksem de o tablonun asla bembeyaz olmadığının. Tekrar tekrar deneyeyim, defalarca kat üstüne kat atayım. Siyahla kolaydı ya bu iş, pişman olayım sonunda. Elimi süreyim tabloya istiyorum şimdi de. Her ne kadar görmek istemesem de denemek istiyorum, o tablo ne halde diye. Elime gelsin tüm yaptıklarım bir anda, karmakarışık. Hiçbirinin bir anlamı kalmamış. Sadece bir dolu pislik. Tek çare olarak atmak istiyorum o tabloyu, kurtulmak ondan, ve bir daha görmemek onu. Hem düşünüyorum, tüm heveslerimi, saçmalıklarımı, çevremdeki mutsuzluğumla güç bulan mutlu kahkahaları, kendini fil zanneden karıncaları, ve dahasını, çizdiğim, çizmek istediğim, çizmediğim ama bildiğim, hepsini, gerçek olmayan her şeyi atmak istiyorum ben aslında.
Sonra da şunu düşünüyorum, geri dönüşüm diye bir şey de var bu dünyada. Her pislik bir şekilde geri dönüyor, her ne kadar temizlenmiş, yenilenmiş olsa da sonunda.


Aslında yoktum ki...




Bendim o, karanlıkta minik bir ışığın yansıması gibi. Bildin mi? Girmiştim bulduğum ilk kapıdan içeri. Yavaşça süzülen, emeklemeyi yeni öğrenmiş çocuk gibi. Beni hissettin mi peki? Sonra içinden geçmiştim, bembeyaz bir hayalet gibi. Bir an ürperdin, ölümden korkan bir günahkar gibi. O kadar hızlıydı ki anlık beraberliğimiz, geçti gitti işte bir rüzgar gibi. Şimdi boşlukla dolu tüm oda, gittim çünkü yokum artık orada. Ardından baktıkça tek gördüğün bir yansıma. Yalandı aslında hepsi, doğru dediğin zaten yalanın tersi değil miydi ki? Çıkınca tekrar emeklemeye başladım ya şimdi, öğrendiklerim öğrenmediklerimin yanında bir hiçmiş belli. Yürüdüğümü belli  etmiyorum ben eskisi gibi, iz bırakmak en saçması aynıyım yine belli. Peki hatırladın mı beni şimdi? Hayırlarla dolusun zaten, beklemezdim ki asla bir eveti. Duyguyla yoğrulmuş duygusuzluğun hamuru gibi kaskatıyım artık, tek hissettiğim yorgunluk ve bıkkınlık. Anlam dedik anlamsızlaştık. Tek farkımız ben zaten hiç yoktum,
sahteydim, anlıktım, duruldum, gerçek olanlar arasında kendimi buldum. Zaman geçerken yavaşça, gerçeklerle başbaşasın artık, yaklaşmakta olan anları kovalıyorsun hızla, umarsızca. Arkana bakma huyun yoktu ki zaten asla. Daha nelerini bildim ben senin aslında, minicik zamana sıkıştırmıştım hepsini, ayırmadım anların birini diğerinden ya, bütün bebeklerini seven çocuk gibi. Saçmaydı, umutsuzcaydı, bir yıkıntının en altında sağ kalmışı aramaktı. Kazdım en derinlerine kadar, hissetmeyene kadar ellerimi, gücümü ümidim sanmıştım, canlandıracaktım belli şeyleri sanki. Ama ben de gerçek değildim, hissetmiyordum, sanıyordum, bitmiştim. Çıktım sandım, düşmüştüm artık hiç kurtulamazdım. Yukarıdan hiç baktın mı da sanki? Arkana dönseydin, bir ihtimal belki. Kayboldukça gülümsüyorum yine, bildiklerime ve bilmediklerime. Sahtelikle doluyum, bir gerçek olamadım belki de. Bulamadım yön, gittim sandım, diyemedim kendime dön geri dön. Korku sararken her yerimi, kendimden korkmak gerekmiş aslında anladım şimdi. Başarabildim mi? Hiçliğin kendini var sayması gibiydi benimki, her soğukluğun bir sıcağı araması gibi. Hükmedemediğim zamana yakındım, sonsuzluğa bağırdım, sıkışmıştım, kalmıştım. Aradıkça tozlandım, durdukça canlandım, ama asla bulamadım. Beni gördün sandım, utandım. Ben senin için kaldım, aslında asla uzanamadım. İstenmedim, sadece döndüm dolaştım. Ağladığım gözyaşlarımla ıslatamadım. Çığlıkları tek çözüm sandığım anda fark ettim, asla ama asla duyuramadım. Ne yaptığımı sandım ki, yoktum ben değil mi? Çünkü bendim o, karanlıkta minik bir ışığın yansıması gibi, bildin mi?

Whisper