Daha çocuktum tabi ben o zamanlar



Alchemist tarafından mimlenmişim meğersem. Konu da "çocukluğumuzda aklımızda kalan en belirgin olaylar", hıhı evet.

Düşme uf olursun!
Sarışın, minik mi minik, çekik gözlü, garip bir kız. Ama öyle lafın gelişi garip değil, gerçekten garip yani. Çocuksun çık dışarı oyna, düş kalk falan yok. Zaten koşmaktan da korkardım hani düşerim diye. O yüzden çoğu sokak oyunlarını da bilmem yani. 
 
 "Anneeeee bak uzay!"
Al sana bir gariplik daha, resmen "Discovery Channel" hastalığı. Çocukluğumdan aklımda kalan en önemli şeydir belki de. Oturup belgesel, deney falan izlemek. Hatta bir ara izleye izleye "evrim teorisi"ne bile inanacaktım nerdeyse. Sonra da ufacık boyuma, yaşıma bakmadan minik kırmızı sandalyemin üzerinde, yine minik tatlı sehpamın başına  geçip koca ajandalara acayip şekiller, sözüm ona icatlar falan yapmak. Hatta bir ara yeni bir dil olayına falan da girmiştim sanırım. 

Rapunzel?
Bu arada o sarı saçların uzunluğu da önemli tabi. Bir kız çocuğu düşünün 8-9 yaşlarına kadar hiç saçını kestirmemiş. Diz kapaklarına kadar gelen uçları bukle bukle, sarı saçlı bir kız. İp atlamak isteyenler, reklama çık diyenler az değildi tabi. Eh malum, o yüzden şimdi o kız büyüyünce yumuşak olmasına rağmen, incecik telli, güçsüz ve bir o kadar da az saça sahip. Olsun, severim saçlarımı, rengini, yumuşaklığını, canlarım benim.

Yastığın kenarı var mı? 
Bu minik şey öyle kolay da uyuyamazdı tabii, eğer yastığın kenarı varsa o ayrı. O eller köşelere gidecek, oynayacak oralarla, rahatça uykuya dalacak. Sinir bozucu kenarı, köşesi olmayan yastıklar yüzünden uyuyamadığımı bilirim, evet.  

Bir eksiğimiz stilist olma merakıydı!
Bir çocuk oyuncakla oynar değil mi? Doğal olan budur yani. Bu olay da yok o ufaklıkta.  O Barbie bebeklerle yaptığım tek şey onlara yeni kıyafetler tasarlamaktı. Bu amaç uğruna heba olan peçeteler, bezler ve benzeri eşyalar, şimdi kim bilir neredeler...

Çocuk aklımla ben...
Yaratıcılığın, hayal gücünün doruk noktaları tabi. Yattığım anda, evin gizli bir yerinde bir düğme olduğunu ve ona basınca önüme bir direksiyon çıkacağını ve onunla evi uçurabileceğimi düşünürdüm. Hatta bu olayın her evde olduğunu. Güzel fikir aslında.

Yaz kızım...
Ve o minik kız 4-5 yaşlarına gelince de bulmacayla tanıştı işte, teyzesi aracılığıyla. Karelere harfleri girmekle başlayan macera daha sonra tüm kelimeyi girmeye dönüşür ve o kız okuma-yazmayı da öğrenmiş olur, evet. İşte yeni eğlencem de buydu sonra, defterlere anlamlı şeyler yaıp, çizebiliyordum ama, yine "sadece bana göre" anlamlı şeylerdi tabii ki. O günlerde ilk teyzem tarafından söylenmeye başlayan "minik sarı papatya" lafları da başlamıştı tabi.

Astronot olcam ben yeaaa!
İşte izler misin o kadar uzay belgeselleri falan? Ne oldu ama gerçekleşemeyen bir hayal olarak kaldı, göz bozukluğu, kalp rahatsızlığı derken... Bir de üstüne 9. sınıfta insanı fenden soğutan hocalar da gelince... Neyse ki lise sonda tekrar sevmeye başladım ama geçmişti artık tabi diğer çok sevdiğim şeye, dile kaymıştım. İngiltere merakıyla alakalı olsa gerek bu da...

16.00-18.00 mesai saatleri
Bir kızın okuduğu kolej babasının çalıştığı şirkete bağlı olur ve o kız babasıyla eve dönerse, ödevler de böyle erken biter işte. Ödülü de eve dönüş yolunda arabada uyumaktır. Kurulmuş saat gibi arabaya biner binmez gözler kapanır, hiç aksamaz.
 
Polis amcaya selam ver!
Her gördüğü polise selam veren bir tip işte, nedense... Askeriyedeymiş gibi arabada bile olunsa dikleşilir, o el anında alna götürülür.

Dıgıdık!
Evet, her at gördüğünde "anneeee baaak" diye bağırmalar, binmek istemeler falan. Şimdi de devam etmekte bu durum. Ve en sonunda beni biniciliğe başlatmaya kadar giden bir merak işte.

Arada normalleşmek lazım
- Pokemon: Çok istedim bir Pikachu'm olsun ama...
- İlk aşkım, Mad Jack: Hala bayılırım kendilerine, evet, nedense. 
- Power Rangers: Herkes pembeyi severdi, ben sarıyı.

Dünya'dan çağırılıyorsunuz
Ve o kızın küçüklüğünden beri asla atamadığı duygu, yabancılık. Dünya yabancı, insanlar yabancı... Bu durumun nedeni bilinmemekte, ama hala çalışmalar devam etmektedir. Yıllar geçtikçe bu yabancılaşma oranı gittikçe artmakla beraber, çevreden gelen duyumlara göre "delilik" makamını yakıştıranlar da olmuştur bu kıza.

Şimdi ben de onları mimlemişim meğersem:

Hatta Finduilas 'ı da mimlemek istemişim ama onun çoktan yazmış olduğunu görmüşüm. 

0 voices:

Post a Comment

I love all the people who babble!

Whisper